COLOURS, RACES AND RELIGIONS ARE NOT OUR MATTERS ! |
İZNİK ÇİNİSİ
14. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın sonuna dek İznik’te üretilmiş olan Çinilere “İznik Çinisi” denmektedir. 1963-64 yıllarında İznik’te Oktay Aslanpa başkanlığında yapılan kazılardan çıkarılan buluntular İznik Çinileri konusunda pek çok noktaya ışık tutmuştur. İznik’te Çini üretimi başlamadan önce Bursa, Edirne, İstanbul gibi kentlerde dinsel yapılarda kullanılan Çiniler bu yapıların yakınlarına kurulmuş imalathanelerde üretiliyordu. Bunları üretenler ise yabancı gezgin ustalardı. Bunların yarattığı ürünler için gelişmiş birteknik uygulanıyordu. Bu seramikler beyaz, sert hamurluydu ve son derece zengin motifler içeriyordu. Oysa bu dönemde İznik’te geniş halk kitlelerinin günlük kullanımı için hala yumuşak, kırmızı hamurlu, sırlı kaplar üretiliyordu. Bunlar ilkin pişirilip slip tekniğiyle bezeniyor, sonra da renkli sıra batırılıp yeniden fırınlanıyordu. Bu Çini eşyalara egemen olan renkler mavi, yeşil ve kahverengiydi. |
14. yüzyılda Ortadoğu’da çokça görülen Çin porselenlerine özgü desenler İznik’te 1400 dolaylarında kullanılmaya başlandı. Kırmızı hamurlu Çiniler İznik Çinisinin ikinci döneminde (14. yüzyılın ikinci yarısı ve 15. yüzyılın başları) üretildi.
Sıraltı Tekniğiyle yapılan bu Çinilerin astarı beyazdı ve süsleri renkliydi; saydam kurşun sırla kaplıydı. Bunlara egemen renk kobalt mavisiydi. Ayrıca açık mavi, firuze, mor ve yeşil renklere de yer verilmişti.
Sert hamurlu porseleni andıran mavi-beyaz İznik Çinilerinin geçmişi 15. yüzyılın ortalarına dek uzanmaktadır. İznik Çinilerinin üçüncü dönemi ise 16. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Bu Çinilerin beyaz zemini çok temiz ve sert, sırları renksiz ve saydamdır. Bezemeye önceleri koyu mavi renk egemenkeni zamanla bu renk açılmışi daha tatlı bir tona dönüşmüştür.
İznik Çinilerinde görülen bu üslup gelişmesi, değişik yörelerden gelen ustaların şehre yerleşmelerine bağlanabilir. Bu gelişmede ustalarla II. Mehmet’in Topkapı Sarayı’nda açtığı nakkaşhane arasında kurulan ilişkilerin de payı olsa gerektir.
Geç tarihli seramik parçalarında maviden başka soluk turkuvaza da rastlanmıştır. Çini desenlerinde rumiler, hatayiler ve stilize bulut öğeleri yer almaktadır. Göze çarpan bir başka öğe ise hayvan figürleridir.
Aynı döneme tarihlenen bir başka Çini grubuna ise “Haliç işi” denmiştir. Bu gruptaki Çinileri en belirgin özelliği, küçük yaprak ve çiçeklerden oluşa sarmal dallardır. Bunların üretim yeri tam olarak bilinmemektedir. Bu tür Çinilere İznik kazılarında da rastlanmıştır.
16. yüzyılın ortalarında İznik Çinilerinin dördüncü dönem ürünlerine, “Şam işi” denem örneklerine rastlanmaktadır. Bunlar geçiş dönemi ürünleridir.
16. yüzyılın ikinci yarısındai yapılarda düz levha Çinilerin çok kullanılmış olmasından dolayı, gerek İznik’te gerekse Kütahya’daki imalathanelerde levha Çini üretimine ağırlık verilmiş, kase tabak, ibrik, vazo v.b. eşya yapımı giderek azalmıştır. Levha Çinilerde mimari bezemeyledaha çok uyuşan canlı ve parlak renklere yer verilmiştir. Bu da İznik Çiniciliğinde yeni bir üslubun gelişmesine ve yeni dönemin başlamasına yol açmıştır. Bu dönemin gözde renkleri kobalt mavisi, turkuvaz ve domates kırmızısıdır. Siyah renkse, figürlerin dış çizgilerinde boyaların akmasını önlemek için kullanılmıştır. Bezemede kullanılan örgeler, gül, lale, karanfil, zambak, papatya, sümbül, bahar çiçeği, asma ve servidir. Bunların dışında hançer biçimli yapraklara, Çin bulutlarına, çintemanilere ve madalyonlara da yer verilmiştir.
17. yüzyılın sonlarında Çiniciliğin Kütahya’da gelişmesiyle İznik’te Çini üretimi durmuş ve giderek yok olmuştur.
İZNİK ÇİNİLERİNİN TÜRLERİ VE BİÇİMLERİ MÜNAKKAŞ VE "SADE" ÇİNİ KAPLAR
Günümüze kalan İznik çini kaplarının büyük bölümü sıraltı tekniği ile bezenmiştir.
Yazılı belgelerde bezeli kaplardan "münakkaş" ya da "alaca" diye söz edilmektedir.
Belgelerde kavanoz, tabak, sahan, üsküre ve kaselerin yeşil, beyaz, mavi ve sarı olarak da adlandırıldığı görülmektedir.
DEGERLİ TAŞLARLA BEZELİ ÇİNİ KAPLAR
Yazılı belgeler, altınla ya da değerli taşlarla bezenmiş İznik çini kaplarından hiç söz etmemektedir. Osmanlılar bu bezeme tekniğini çin porselenlerini, yeşimleri ve necef taşlarını zenginleştirmek için kullanmışlardır.
KAPAKLI VE METAL PARÇALI ÇİNİ KAPLAR
Minyatürlere bakıldığında hemen hemen tüm kapların kapaklı olduğu görülmektedir.
Gövde ile kapak her zaman aynı malzcmeden yapılmıyordu. Seramik kapaklı metal kapların yanı sıra metal kapaklı seramik kaplar da vardı. Bu durum, kase, kavanoz ve sürahiler için de geçerliydi.
İznik atölyelerinde üretilip de günümüze kalan kavanoz ve karafakilere ait seramik kapaklarının sayısı çok değildir. Yazılı belgelerde kapaklı kapların hangi malzemeden yapıldığına ilişkin hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bunların "kapaklı sürahi" ya da "kapaklı kase" diye adlandırıldığı görülmektedir. Kapakları yitik kaplara da "bi-kapak" denmektedir.
BOYUTLARI VE NITELIKLERİ FARKLI ÇİNİ KAPLAR
Yazılı belgelerde en çok boyuta ilişkin nitelemelere yer verilmiştir. Büyük boy kaplar için "büyük", "battal", "kebir" ve "büzürk": orta boy kaplar için "miyane", "vasat" ve "orta":
küçük boy kaplar için ise, "sagır", "küçük/küçek", "kiçi" ve "hurda" denmiştir.
Kimi kapların ise "paşa" ya da "sultani" diye sınıflandırıldığı görülmektedir. Paşa üsküresi'nden "paşa fincanı" ya da "sultani üsküre" diye söz edilmektedir.
DİNSEL AMAÇLI ÇİNİ KAPLAR
Belgelerde adına rastlanmayan, ancak ömekleri günümüze gelen seramik eserlerinin en önemlileri kandiller ve askı topl~ırdır. İznikli ustaların yarattığı bir başka önemli ürün de ayaklı leğendir. Ayaklı leğenlerin işlevlerine ilişkin bilgi yoktur, ancak bunların yüksek rütbeli kişilerce abdest almada kullanıldığı sanılmaktadır.
YEMEK VE SERVİS KAPLARI
Tabak: İznik atölyelerinde çokça üretilmiş bir türdür. Bunların biçimleri ve boyutları hakkında hem minyatürler hem de yazılı belgelerden bilgi edinilmektedir.
Sahanlar: Bunlar da İznik atölyelerinin bir başka ürünüdür. Bunların düz dipli, kenarlı ya da kenarsız olmak üzere değişik türleri bulunmaktadır. Minyatürlerden anlaşıldığına göre, seramik sahanların çoğunda metal kaplar bulunuyordu. Belgelerde kapaklı sahanlardan "sahan ma'a serpuş" diye söz edilmektedir. Sahan sözcüğüne ilk kez 16. yüzyıla ait belgelerde rastlanmıştır. Bu sözcük 18. yüzyılın başlarına dek kesintisiz kullanılmıştır.
İznik atölyelerinde üretilmiş diğer seramik kaplar arasında ise tepsiler, kaseler, üsküreler ve tazza'lar yer almaktadır.
SIVI MADDE KAPLARI
Bunların, büyük ölçüde bardakları, maşrapaları, safaları, fincanları, ibrikleri ve sürahileri içermektedir.
GÜNÜMÜZE GELEN DİĞER SERAMİK EŞYALAR
Bunlar, kavanozları, matrabaları, hokkaları, kalemdanları, divitleri (devatlar) ve şamdanları içermektedir.
300 YIL SONRA İZNİK ÇİNİLERININ YENIDEN CANLANMASI
İznik, Bursa yakınlarında aynı isme sahip gölün kıyısında, Anadolu'nun kuzeybatısında yer alan bir yerleşim yeridir. Eski zaman medeniyetlerinde de Bithynian bölgesi sırında yer almaktadır. Bir efsaneye göre Hindistan'dan Tanrı Dionysus'un dönmesiyle bu yerleşim yerinin kurulduğu söylenmektedir. Bir diğer efsaneye göre de Büyük Alexander'ın himayesindeki askerler tarafından sömürge haline getirilmiştir.(Milattan önce 356-323)
Antigonas Monophthalmus Milattan önce 316 yılında şehri keşfettiğinde Şehirde Bottiaei halkı yaşamaktaydı ve şehrin adı Elikore idi. Antigonas'dan sonra şehre Antigoneia adı verildi. Ipsus savaşından sonra (Milattan önce 301) Alexander'ın generallerinden biri olan Lysimachos(Milattan önce 360-281) şehri ele geçirdi Makedon lider Antipatros'un kızı karısı Nikai'nin adını verdi. Yüzyıllar içinde Nikaia adı fonetik olarak bir takım değişikliklere uğradı. Önce Nicea ve Türklerin zamanında da İznik adına dönüştü.
Milattan önce 316 yıllarına dayanan tarihinden bugüne kadar İznik birçok kültürel ve mimari olarak değişikliğe uğramıştır. Gerçek anlamda İznik arkeolojik ve tarih anlamında Romanların, Bizanslılıran, Selçukluların ve Osmanlı Türklerinin tam bir sanat laboratuarı olmuştur.
İznik tuğla ve kireç ocaklarında yapılan kazılarda Prof.Aslanapa ve Prof. Altun bulunan Osmanlı seramiklerinde Selçukluların etkisi olduğunu görmüşlerdir.Yapılan son araştırmalarla ortaya çıkan beyaz sert seramikte kullanılan materyalin Osmanlı döneminde kullanılan yumuşak porselene benzeyen materyalle aynı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önceleri çaydanlıklarda ve duvar çinilerinde mavi ve beyaz kullanılan ilk renkler olmuştur. 16. Yüzyılda turkuaz kullanılmaya başlanmıştır. Kakma kırmızı Süleymaniye Cami mihrabındaki duvar çinilerinde Osmanlı dönemini yansıtacak tarzda kullanılmıştır. Osmanlı döneminde İznik çinileri ve çömlekleri Türk boyunduruğu altındaki Rodos Adasına ihraç ediliyordu.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi 300 atölyenin 17. Yüzyılda İznik'de oluşmasını sağlamıştır. Bu rakam yapılan kazılarda da doğrulanmış ve çinilerin bu şehir için önemini anlatmıştır. İznik'de bulunan bu çiniler için birçok hikaye söylenmektedir. En çok söyleneni ve bilineni Osmanlı İmparatorluğunun etkisiyle Istanbul'daki birçok cami ve türbede çinilerin kullanıldığıdır. 20. Yüzyıl başlarında İznik nüfusu içlerinde çiftçilik ve ipek üretimiyle uğraşan Yunan ve Ermeniler olmasına rağmen giderek daha da Türk olmaya başlamıştır.
Türk Kurtuluş Savaşı sırasında İznik çalkantılı bir dönem geçirmiştir. Şehir Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, yanmış ve halk kaçmak zorunda kalmıştır.
Türklerin bağımsızlığını ilan ettikten sonra Yunanistan ve Trakya'dan gelen göçmenlerin yerleşim alanı haline gelmiştir.
İznik çinileri aşağıdaki sebeplerden dolayı tüm dünyanın önemini kazanmıştır:
İznik çinilerinde temel renk olarak açık beyaz ve arka planda kullanılarak yapılmış ve kendine has bir teknik ile oluşturulmuştur.
İznik çinilerinin yüzde 70-80 i kuvars ve kuvarsitten yapılmıştır. Bir araya getirilmesi güç olan üç farklı kuvarsın ve sırrın bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Bu karışım 900 derecelik bir ısıda bir araya getirilmektedir.
Yapılan uzun araştırmalardan sonra çinilerdeki ısıyla oluşabilecek sorunlar kuvars ve kaya kristalleriyle çözülmüştür. Sonuçta elde edilen çini birçok taşın bir araya gelmesiyle oluşan kuvarsdır.
Genel seramik kurallarına karşı olarak oluşturulan yöntemle yapılmaktadır. Bu da sıcak, soğuk ve dondurulmuş ortamda diletasyonla gerçekleştirilmektedir.
İznik çinileri birçok tayın birleşimiyle oluştuğu için birçok rengin de armonisini taşmaktadır. Bunlar koyu mavi Iapis Iazuli, turkuaz mavisi, koralın kırmızılığı ve yeşimin yeşili gibi.
Çinilerde yer alan bazı renkleri örneğin koral kırmızısı gibi elde etmek çok zordur.Elde edilen bütün renklerin yanısıra kornea beyazı ve opak rengi de kullanılmaktadır. Opak renginin kullanılması ışığın emilinip farkı ışık kırılmalarına yol açarak görüntülerin ve renklerin daha iyi ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca sözkonusu bu rengin kullanılması çinilerin korunmasına da yardım etmektedir.
Çinilerin üzerindeki yazılımlar İslam filozofisini net olarak yansıtmaktadır.
Vakıf araştırmacıları İznik çinilerinin gizemini çözmek için klasik İznik çini dizaynından faydalanmaktadırlar. Ürünlerin incelemesinden de anlaşılacağı üzere geleneksel teknolojik metotlar hala günümüzde kullanılmaktadır. İznik çinilerinin özelliklerini bozmamaları için İznik Vakfı 16. Yüzyılda kullanılan tüm teknik detayları kullanmaya devam ettirerek çinilerin özelliklerini yitirmemesi için gerekeni yapmaktadırlar.
İznik çinileri için kullanılan seramik teknolojisi doğal bir sentez sonucu ortaya çıkarılmış ve korunması için de gerekli özen gösterilmektedir.
İznik Çinileri 1989 yılında yeniden önem kazanmıştır. İznik'te konuya ilişkin sempozyumlar, uluslararası sergiler düzenlenip, konuya ilişkin iki kitap basımı yapılarak konunun yeniden gündeme gelmesi sağlanmıştır.
BUGÜN İZNİK ÇİNİLERİ
İznik Çinileri 16. Yüzyılda önem kazanarak kullanılan teknik ve görünüm itibariyle dünya müzelerinde yer almaya başlamıştır.
İznik tuğla veya kireç ocaklarında İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün 20 ylll aşkın süredir yaptığı kazılarla İznik Çinilerinin yapımındaki sanat ve kullanılan teknikle ilgili ipuçları bulunabilmiştir. 1996 yılında kurulan Çini Atölyeleri, 1993 yılında kurulan İznik Vakfı ve 1995 yılındaki Çini ve Seramik Araştırma Merkezi 16.yüzyılın Çinilerini yansıtmaya faydalı olmuştur.
Ayrıca eski mezarlarda da yapılan kazılarda bazı Çini örneklerine de rastlanmıştır.
Çinilerin değerliliği taşıdığı yüzyıl ve kullanılan materyallerle giderek önem kazanmıştır.
Yapılan kazılarda görülmüştür ki Çinilerin oluşturulması için kullanılan materyaller seramikte kuvarsın kullanılmasıdır.
Sonuç olarak birçok araştırma merkezleri ve bilim adamları İznik Çinileri üzerine araştırma yapmak üzere yönlendirilmişlerdir.
İznik Vakfı bilim vakıflarını ve Türkiye'deki TÜBİTAK (Marmara Araştırma Merkezi) gibi sivil örgütlerini, İ.T.Ü (İstanbul Teknik Üniversitesi) ve İ.Ü (İstanbul Üniversitesi) konuya ilişkin araştırma yapmak üzere desteklemektedir. Ayrıca Amerika'da Massachusetts Araştırma Enstitüsünü ve Princeton'da yer alan araştırma enstitülerine desteklemektedir.
Bugün, İznik Çinileri birçok eski ve yeni binaların dekorasyonunda kullanılmaktadır.
İznik Vakfı dünyaya Çini sanatını tanıtmak, gelecek nesillere bu mirası taşımak ve eğitim programlarına dahil etmelerini sağlamak üzere kurulmuştur. İznik Vakfı üç birimden oluşmaktadır: Meslek Okulu Merkezi, Çini-Seramik Araştırma Merkezi ve Seramik Atölyeleri. Ayrıca Kuruçeşme İstanbul'da da bir iritibat bürosu bulunmaktadır.
Vakfın temel amacı 16. yüzyılda yapılan Çinileri birebir olarak üretmek değil onun orijinaline yakın üretimlerini sağlamaktır.
İznik Çinilerinin üretiminde bugün 16.yüzyılda kullanılan teknolojiye sadık kalınmış ve dünyada aldığı ününün kaybolmaması için özen gösterilmektedir. Ayrıca İznik Vakfı kazıları, arkeolojik alanda yapılan araştırmaları ve İznik'in tarihinin korunması için de gerekli desteği vermektedir. Başka bir aktivitesi de Türkiye ve Yurtdışında müzelerde yer alan Çinilerin korunmasını sağlamaktır.
İkinci İznik Çinileri Sergisi 1999 yılında, birinciden on yıl sonra, yapılması planlanmıştır. Bu sergi Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700. Yılı etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilecektir.
Bu zamana kadar İznik Çinileri üzerine yapılan kurslardan 70 genç yetiştirilip mezun edilmiştir. Sözkonusu bu kurslar ücretsiz olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Türkiye ve Yurtdışında yaz okulları da açılmıştır. Arıca Vakıf İznik'te arkeoloji, sanat tarihi ve seramik üzerine bir üniversite açmayı planlamaktadır.
Orhan Gazi(1326-1362) Osmanlı İmparatorluğunda ilk medrese'yi (teknik okul) bulan kişi olarak bilinmektedir.
İznik, Bursa, Akaçaova, Sapanca ve İzmit'te ilk din alimlerini (müderris) yetiştiren medreseleri kurmuştur. Bunlar Osmanlı İmparatorluğunda yeni eğitim merkezlerinin açılmasına da ön ayak olmuştur.
1331 de İznik'te ilk medrese ve cami kurulmuştur. Davudu Kayseri 1333 yılında ilk müderris ünvanını almıştır. Daha sonra bu medreseyi, 1357 den önce inşa edilen ve hala özelliğin koruyan Süleyman Paşa Medresesi ve Bursa'da Yeşil Caminin kuzeyinde bulunan Hayrettin Paşa Medresesi takip etmiştir.
İznik Vakfının üniversiteyi kurmak istemesindeki en önemli sebeplerinden biri bu tarihi mekanları korumaktır.
1 |
2 |
3 |
4 |
5 |
6 |